Asıl böyle bir günde birlikte olmalıydık işte... Kıbrıslıtürklerle Rumlar aynı meydanlarda... Aynı masalarda... Aynı şeref tribünlerinde... Cumhurbaşkanı ile muavini oturmalıydı yanyana. Profesyonel Kıbrıs ordusunun Türk ve Rum askerleri aynı saflarda resmi geçit yapmalıydı. Rumca ve Türkçe kutlamalıydık bağımsızlığımızı... 1 Ekim’de değil ama... 16 Ağustos’ta... Çünkü Kıbrıs Cumhuriyeti’nin asıl bağımsızlık günü 1 Ekim değil, 16 Ağustos’tur. Ve iki toplumun malıdır. 16 Ağustos Türk-Rum ortaklığını temsil eder. İki toplumlu Kıbrıs Cumhuriyeti’ni.. İki ortağı... 1 Ekim ise yalnız Kıbrıs Rum Cumhuriyeti’ni..
***
Bağımsızlığın 48. yıldönümü böyle kutlanıyor işte... Yalnız Rum toplumu tarafından... Bu kutlamalarda yine Kıbrıslıtürkler olmayacak... 45 yıldır olmadığı gibi... Kıbrıs ordusu geçmeyecek resmi geçitte... Rum ordusu geçecek. Ve hangi cumhuriyet, hangi bağımsızlık kutlanacak bilmem ki... İşgal altındaki bir ülkede bağımsızlık kutlaması mı olur? Kutlanacak ne var ki? Tutulursa ancak yas tutulur..
***
Bizde durum ne? Herkes kendi havasında… Bu cumhuriyet’in ne zaman ilan edildiğini bile unutmuş… Bir tek kişi var hatırlayan yalnız… Kamil Hür... 1 Ekim’de değil ancak, 16 Ağustos’ta... Her yıl bayraklar asar evinin kocaman duvarına... En büyük bayrak Kıbrıs Cumhuriyeti bayrağı... Yanında da garantörlerin bayrakları... İngiltere.. Türkiye... Yunanistan.. Bir de AB bayrağı katmış bunlara... Her yıl nöbetini tutar... Ve her yıl bayrakları asınca polis dayanır kapısına... Bayrakları söküp alırlar... Evinde arama yaparlar... Sonra karakola götürüp dava okurlar... Kamil Bey geçtiğimiz Ağustos’ta da bu geleneksel eylemini tekrarladı... Yine astı bayraklarını... Polisler yine geldiler... Ama nedense bu kez hiçbir şeye dokunmadılar... Bakıp bakıp gittiler... Kamil Bey garantörlük görevini kötüye kullanan üç garantörümüzün mahkemeye verilmesi gerektiğine inanır... Sadece Türk askerinin adadan gitmesi taleplerini eksik bulur.. İngilizin ve Yunanlının da gitmesini savunur... Ama bu davayı Lahey Adalet Divanı bile almaz…
***
Geçtiğimiz günlerde bir vatandaş bana sordu: -Biz Kıbrıs Cumhuriyeti vatandaşı mıyız? -Öyle sayılır, dedim. O zaman içindeki soruyu patlattı: -Madem ki Kıbrıs Cumhuriyeti vatandaşıyız, o halde neden bizi de askere almıyorlar? Neden yalnız Rumları alıyorlar? Ne deyim.. Kıbrıs halkı filozof... Kafası çalışır... Bulmaca çözmede de ustadır... Ben bu bulmacanın içinden çıkamadım ama... Şöyle dedi: -Bizi askere çağırmadıklarına göre hepimizi çürüğe mi çıkardılar acaba? Yoksa bu tarafta yaptığımız askerliği kabul mü ediyorlar? Kabul ediyorlarsa eğer, o halde bize “askerliğini yaptı” belgesi versinler... Boşa gitmesin yıllarımız..
***
Kimi buna yanar işte... Kimi de kaybolan yıllarına Kıbrıs Cumhuriyeti’nde...
this bellow is sombody writing to levent sener
KUTLANACAĞINA YAS TUTULSAYDI KEŞKE
Gönderen: Anonymous Tarih: 2008-09-29 17:08:34
Puanım:
Okuyanlarda zannedecek hep suc bizdedir. Yani gahpe gavurun hicmi sucu yok olanlardan Sener Bey? Hic olmazsa birazda neden memleketin boyle bu duruma geldiginden bahset.
Oyle yazan ki sankida gavur oyanda acik gucaklarla bizi bekler. Ingilterede bile bunlarin bize yapmadigi galmaz. Yuzumuze gulerler arkadanda kufur ederler, acing gozunuzu be cocuklar yoksa acallar gavurlar size.