I did a google search to find comments about my survey, and I ran into this article in Turkish ... will someone be kind enough to read it and tell me what it says?
ANKARA, 21/12(BYE)--- İngiltere'de çıkan The Guardian gazetesinin 20 Aralık 2004 tarihli sayısında, Peter Preston imzasıyla ve yukarıdaki başlık altında bir yorum yer almıştır. İnternetten sağlanan yorumun çevirisi şöyledir:
Kıbrıs, boşa geçen 30 uzun yıl boyunca, Avrupa'ya açılan kapıdaki emniyet zinciri ve endişelerimizin temelinde yatan sebep oldu. Fakat şimdi, birdenbire, sevinç dolu kalabalıklar, Brüksel'de geçirilen iki zorlu günden sonra İstanbul'a dönen Türkiye Başbakanı'nı selamlıyor ve Avrupa'nın kendisi o zincire takılıyor.
Türkiye'nin AB kutlamalarını az kalsın mahveden ve Blair, Schröder ve Chirac'ı budala gibi gösteren neydi? Kıbrıs. Daha sonra tezgahlanan hangi gevşek uzlaşma, önümüzeki on yıl içinde her an çökerek ardında acı bir iz bırakabilir? Kelime kalıpları bu konuda işe yaramaz. Sadece çözümler önem taşıyor.
Fakat geçen bahar ileri sürülen, BM tarafından özenle hazırlanan ve AB ve İngiltere tarafından da desteklenen bir çözüm vardı diyeceksiniz. Bu çözüm, bölünmüş adayı gevşek bir federe devlet haline getiriyordu ve Kıbrıs'ı ikiye bölen duvarları yıkıyordu. Ankara, Türk ordusu ve yaşlı Rauf Denktaş'tan oluşan hantal ekibine baskı yaparak evet oyu için mücadele verdi. Daha iyi bir geleceğe evet; Kıbrıs'ın yeniden birleşerek AB'ye bir bütün halinde girmesine evet; Türkiye için daha sorunsuz bir AB üyeliğine evet. Sonra ne oldu?
Türk tarafı, yeni bir başlangıç için oy kullandı. Rum kesimi ise, AB'nin acemice gizlenmiş tepkisinin etkisiyle olumsuz oy kullandı. Ya Yunanlılar asla kabul etmeyecekleri bir anlaşmayı gündeme getirerek bizi aldattılar, ya da Rum kesimi kamuoyu zaten anlaşmayı her koşulda reddedecekti ve politikacıların bu konuda yapabilecekleri bir şey yoktu.
Öyle ya da böyle, veto hakkını elinde tutan Rum kesimi şu anda bir AB üyesi ve Türkiye'yi tam istediği yerde yakalamış gibi görünüyor: Türkiye dışarıda, Yunanlıların her fırsatta taviz vermesi için baskı yapacağı bir ziyaretçi konumunda. Bu yüzden, onların meselesi bizim meselemiz haline geliyor. Bu yüzden zincirin çengeli hepimize saplanıyor.
Elbette, Türkiye'nin AB üyeliği hakkında şüpheleriniz olabilir. Elbette, evvelki gün Lizbon'da dinlediğim Fransız ve Alman parlamenterler gibi, kurucu ülkeler arasındaki birliğin akıbetine ağıtlar yakabilir ve Türkiye'nin üyeliğini, birliğin kalbine saplanacak bir hançer olarak görebilirsiniz. Elbette, bu konu hakkında görüş bildiren Lizbon yardımcı piskoposunun dediği gibi: AB, Müslümanlara başka kapıyı çalmalarını söyleyen bir Hristiyan topluluğudur.
AB'nin, Türkiye'nin genç nüfusuna, gayretliliğine ve kalkınma arzusuna; kısacası saflarında bir kaplana ihtiyacı var. Şu anda Avrupa'da yaşayan birçok Müslüman var ve AB, onların birliğe katkılarını kabulleniyor. Eğer Ankara'nın 10 ya da 12 yıl sonra ekonomik açıdan sorun olacağı düşünülüyorsa, Bükreş ve Sofya sadece üç dört yıl sonra ekonomik sıkıntı yaratacak.
Bu faktörlerin hiçbirinin Kıbrıs'la ilgisi yok. Türkiye'nin AB üyeliği, Kıbrıs sorununun çözülmesine katkıda bulunabilir ve bulunmalıdır. Fakat Kıbrıs sorununun çözümünün, Türkiye'nin Avrupa'daki yeri ile ilgisi yoktur.
Alexandros Lordos tarafından yapılan bir kamuoyu araştırması, BM planının Kıbrıs Rum kamuoyunda asla kabul görmediğini gösterdi. Belki de, plan yeterince tanıtılmadı. Fakat Rumlar zaten hükümlerini vermişlerdi. Federal bir uzlaşmayı kabul etmediler, fakat yeniden gözden geçirilmiş bir plan oylamaya sunulsa, büyük ihtimalle evet cevabı verirlerdi.
Fakat Rumlar, güvenlikleri, Türk birliklerinin adadaki varlığı ve uluslararası güvencelerin güçlendirilmesi konularında oldukça endişeliydiler ve düşüncesizce daha fazlasını istediler: İşgalden zarar gören Rumlara tazminat ödenmesi, kuzeyden daha fazla bölgenin iade edilmesi ve bunlara ek olarak adada daha az Türk yerleşimci bulundurulması. Hepsini Anadolu'ya geri gönderin ve eliniz değmişken, bir de ileride AB vatandaşı olduklarını bahane ederek geri dönmeyeceklerini garanti edin.
Lordos'a göre AB, önümüzdeki yılları Ankara'yı daha fazla taviz vermeye zorlayarak geçirmemeli. Aynı zamanda Rum tarafını da fikirlerini değiştirmeye zorlamalı.
Bu, kolay olmayacak. AB üyeliği, Kıbrıs'ı koruma altına alıyor. Ankara, zamanı geldiğinde Rumlara daha fazla para ve eve dönüş hakkı vermeli mi? Bunlar, üyelik müzakereleri başladığında Ankara'nın başvurabileceği yöntemler. Fakat Türkiye, Rumların talep ettikleri gibi binlerce köylüyü daha (Kıbrıs'ta doğup büyümüş olsalar da) Anadolu'ya nakletmeli mi? Bu yöntem, kulağa daha çok etnik temizliğin daha hafif bir uyarlaması gibi geliyor ve aynı zamanda, Türkiye'nin AB üyeliğinin esas nedeni olan iktisadi bütünleşmeye ters düşüyor. Türk ve Yunan birlikleri, adayı terkettikten uzun süre sonra gerçekleşecek bir barış güvencesi.
Peki, basit bir soru: Kıbrıs Rum kesimi adaleti hak ediyor mu? Evet, kesinlikle. Kıbrıs, birleşmeyi hak ediyor. Fakat Avrupa'ya katılmayı kendileri seçen ve büyüyen Avrupa'yı daha da ileri götüren başka etkenler de var mı? Kesinlikle. Bu, pazarlık olduğu kadar bir görev de. Bu, kapımızdaki zincir. Kapıyı sonuna kadar açmanın zamanı geldi.