Link: http://www.afrikagazetesi.com/index.php ... astiniotis
The article, im sure will please many of you in the midst of all the politics we are all mixed up in at the moment so please do take the time to read the article...I look forward to your comments i hope you all enjoy it nearly as much as i did
I tried to translate it as best as I could. sorry for any imperfections. the bold parts are the translations in english
"Barisa Dogru" (Towards Peace)
By Tony Angastiniotis
Kreşten İngiliz Okulu'na (From the creche, to the english school)
Geçen gün kreşten, mutluluk ve hüzünle karışık duygularla gözlerim dolu dolu çıktım. O kreşte Kıbrıs sorununun her gün çözüldüğüne tanık oluyorum. Kızım Nefeli çok büyük ihtimalle Kıbrıs'ta Türkçe konuşulan bir okula giden ilk Kıbrıslı Rum çocuk olacak. O, kapıdan girerken ayakları altında bir mucizenin gerçekleştiğinin farkında değil. Diğer çocukları kendinden farklı görmüyor. Aklı şüphe ve milliyetçilikle doldurulmuş değil.
The other day i left the creche with mixed feelings of joy and heartache and my eyes teary. At that creche, everyday i am presented with the sight of the Cyprus problem being solved. My daughter, Nefeli more than likely is the first GC child to go to a TC school. When she stepped foot through those doors she was not even aware that she is creating a miracle. She doesn't see the other children differently. Her mind is not filled with suspicion and nationalism)
Ama gözyaşlarım niye? (But why my tears?)
O sabah ben onu bırakıp çıkmaya hazırlanırken, o, küçük bir Kıbrıslı Türk çocuğun elinden tuttu, birlikte sınıfa yürüdüler. Tutuşan eller arasında ne Kıbrıs sorunu vardı, ne ötekilik. Sadece sevgi... duru bir çocuk sevgisi. Kıbrıs sorunu ellerinin terinde ve gülümseyen yüzlerinde çözüm buldu.
(That morning as I dropped her off and was ready to leave, she held the hand of a little TC girl and walked together into school. Between those holding hands there was no Cyprus problem, or anything else. Just love... a still, childs love. The Cyprus problem was solved in the sweat of there hands and in the smiles on their faces.)
Akşam dönüp onu almaya gittiğimde ise, Fatoş öğretmen dizlerinin üzerine eğilmiş Nefeli'ye ayakkabılarını giydiriyordu. Nefeli ona sarıldı, yanağından öptü. Bu sevgi ve saygı öpücüğü bize bu adada ortak bir geleceği paylaşabileceğimize dair yüzlerce hikaye anlatabilir.
(In the evening when i went to pick her up, teacher Fatos was on her knees putting Nefeli's shoes on for her. Nefeli hugged her and kissed her on the cheek. This kiss of love and respect could tell us hundreds of stories of partnership on the island.)
Nefeli'nin öğretmenlerinin de bu olumlu süreçte çok büyük katkıları var kuşkusuz. İlk günden ona sevgiyle yaklaştılar ve bu sevgiyi hissetmesini sağladılar. O bir Rum çocuk olarak değil, sadece bir çocuk olarak karşılandı... Dünyanın herhangi bir yerinden herhangi bir çocuğun hak ettiği eşitliğe sahip bir çocuk olarak. Bu öğretmenler Kıbrıs'ta şu ana dek girişilen en önemli projelerden birisinde yer alıyorlar. Onlara ne kadar teşekkür etsem azdır.
(Nefeli's teachers without a doubt had a big role in this. From the very first day the approached her with love and they made sure she felt this love. She wasnt seen as a GC child, but as just a child... The equality that any child anywhere in the world deserves. These teachers are taking part in one of the most important projects in Cyprus at this time. No matter how much I thank them, its too little.
Bir ara, öğretmenleriyle Nefeli'nin bir ay içinde Türkçe konuşmaya başlamasıyla ilgili konuşurken bir öğrencinin annesi yanımıza yaklaşıp kızı Dilara'nın da Nefeli'yle arkadaş olduğundan beri Yunanca öğrenmeye başladığını söyledi.
(At one point, the teachers were discussing the way Nefeli started to speak Turkish within a month when another students mother approached me and told me that since her daughter Dilara became friends with Nefeli, she started to learn some Greek.)
Geçmişimizde kim bilir kaç Dilaralar kaç Nefeliler “Enosis” ve “Taksim” uğruna birbirlerinden koparıldılar. Peki Nefeli ve Dilara'nın dostluklarının parlak bir geleceğe taşınmasına izim verecek miyiz? Yoksa geçmişte yapılan kötülükleri tekrar ederek, siyasetin dostlukları zehirleyip, kalplerde kök salmasına izin mi vereceğiz?
(In our past who knows how many Dilara's, how many Nefeli's were split apart in the sake of "Enosis" and "Taksim". But are we going to provide for a bright future for the friendship of Dilara and Nefeli? Or are we going to repeat the terrible past, let politics poison friendships, and lay roots in their hearts?)
Bu makaleyi yazmaya başladığım sırada İngiliz Okulu saldırısı haberi geldi. Şimdiden medyanın olayda yapacağı vurguyu görebiliyorum. Büyük ihtimalle, Rum çocukların Türkler'i korumaya çalışmalarından çok, “birlikte yaşayamayız”, “Rumlar faşist” gibi söylemler egemen olacak medyada. Evet, ben de hiç tereddütsüz Rum tarafında milliyetçiliğin Kuzey'e oranla çok daha güçlü olduğunu söyleyebilirim. Üstelik eğitimde, bazı politikacılar ve tabii ki kilise yüzünden çok tehlikeli boyutlara ulaşmakta olan bir milliyetçilik tehdidi var karşımızda. Ancak faşizm, toplumlarımızda hiçbir zaman başat olmamıştır. Yarattıkları tantana ve medya desteği onları olduklarında daha güçlü zannetmemizi sağlıyor, hepsi bu.
(When I started to write this article there were news of attacks in an English school. I can see now the effects of the media on the situation. Most likely, rather than GC kids protecting TC kids, "we cant live together", "GC's are fascist" will be what we'll be hearing in the media. Yes, i too accept that there is more nationalism in the GC side compared to the TC side. Especially in education, some politicians and ofcourse the church are taking nationalism it to dangerous levels. But fascism has never been an issue in our communities. The fuss and media support they have built up has made them seem more powerful then they really are, thats all.)
Peki faşizme karşı seçeneklerimiz ne? Oturup 20 öğrencinin yaptıkları yüzünden tümden öteki toplumu mu suçlayalım? Yoksa biraraya gelip yapılanlar karşısında suskun kalmayacağımızı mı gösterelim?
(So what are our options against fascism? Do we sit down and blame the whole community for the actions of 20 students? Or do we come together and show that we will not be silenced in the midst of what has happened?
Olan biteni önceden sezinleyen ve sezgileri onu yanıltmayan İngiliz Okulu'nun öğrenci başkanı Andy birkaç hafta önce beni arayıp okulda bir konuşma yapıp yapmayacağımı sormuştu. Bu Rum çocuk benim gibi bir haini okuluna çağırıp milliyetçiliğe karşı savaş için benden yardım istiyordu. Bu, sizin için ne ifade eder? Benim algıladığım, bizim yardımımıza ihtiyaç duyan genç insanlar olduğu ve eğitim, kilise, siyaset ve bazı hasta gazetecilerin sadece bazı gençleri yozlaştırabileceğidir; tümünü değil.
(The student body president Andy who felt this coming from before and was right about it had called me a few weeks earlier and asked me if I could have do a talk in the school. This GC child called upon a 'traitor' such as myself to his school help him fight against nationalism in his school. What does this show you? From what I see, there are young people who need our help and that education, church, politics and some sickening journalists can only take some youths down the wrong path; not all of them.)
Siz ve ben bir karar vermeliyiz. Andy, Dilara ve Nefeli'yi destekleyecek miyiz yoksa ülkemizin kaderini belirlemeyi bir kez daha faşizme mi bırakacağız? İngiliz Okulu olayını öğrenir öğrenmez Sivil Toplum Örgütleri'ne bir mektup gönderdim ve milliyetçiliğe karşı iki toplumlu bir aktivite için destek istedim. Bize katılır mısınız yoksa `suçlu onlardır' otobüsünde girdaba doğru bir yolculuğu mu tercih edersiniz?
(You and I need to make a decision. Are we going to support Andy, Dilara and Nefeli or are we going to leave the fate of our country once more to fascism? Soon as I heard of the English school incident, I wrote a letter to the Civil Community orgnaisations and asked for help for an inter-communal activity against nationalism. Will you join us or do you prefer the 'they are in the wrong' bandwagon?)
29 Kasım Çarşamba günü Ledra Palace'taki Alman Kültür Merkezi'nde saat 19'da toplanıyoruz. Hepiniz davetlisiniz.
(Wednesday 29th of November we are meeting up at Ledra Palace's German Culture Centre at 19:00. You are all invited)