DT ,
to kill civilians or surrendered soldiers are criminal we all know it .It must be punished . In TC's news papers similar news is came out today how the 32 Civilian Turkish Cypriots have been taken from their works and killed . Claim says this news came out from the GC news paper called Haravgi .... The persons says this claim called Ronaldos Kaçaunis .He was a ex-History professor from oxford universities .
Here is the how news came out from the paper in Turkish . Hopefully Mr Tim can translate this one in English and You can compare it with Greek version of it .
BOTH side of the Stick is SHİT (Gagga ,BOK )
http://www.kibrispostasi.com/index.php/ ... ame/KIBRIS
Rum akademisyen 32 Türkün nasıl öldürüldüğünü anlattı
Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kurulmasının hemen ardından Rumların Kıbrıslı Türklere karşı işledikleri suçlarla ilgili çok sayıda şahadet, BM belgesi, toplu mezarlar, v.b. bulunduğunu vurgulayan Rum Haravgi Gazetesi Oxford Üniversitesi eski Tarih profesörü akademisyen Ronaldos Kaçaunis’in bu konuda anlattıklarına yer verdi.
Kaçaunis’le yaptığı söyleşiyi “Kıbrıslı Türklere Karşı İşlenen Suçlarla İlgili Çok Sayıda Şahadet Var” başlığıyla okurlarına aktaran gazete, Kaçaunis’in; Rumların Kıbrıslı Türklere karşı suçlarına ilişkin ekserisi şifahi; çok şahadet bulunduğunu belirterek; kendisi 12 yaşındayken Mağusa’da gerçekleşen 32 Kıbrıslı Türkün katledilmesi olayını şöyle aktardı:
“3 Yunan subayın ve Lefkoşa Polis Müdürü’nün oğlunun da içerisinde bulunduğu bir araba -belki yanlışlıkla- kentin Türk bölgesine girdi. Türkler onları durdurup ateş etti ve yalnız bir tanesi sağ döndü. Ertesi günü bir grup Kıbrıslı Rum, Rum bölgesindeki bankalarda, dükkanlarda, NAAFI, v.b çalışan Kıbrıslı Türkleri tutukladı. Tümü sivil ve bir önceki gün meydana gelen olayla alakaları olmayan 32 Kıbrıslı Türk… Onları bir yere götürdüler ve öldürdüler. Daha sonra da toplu mezara gömdüler. Bu, aynı sayıdaki (32) Kıbrıslı Rum tarafından önceden planlanmış ve işlenmiş örgütlü bir suçtu. Bu Rumlar; ‘göze-göz’ dediğimiz şeyi uygulayan bir grubun mensuplarıydı. Ortam çok gergindi, Yunan subayların cenaze töreninde, o zamanlar Kıbrıs’ta görev yapan ve daha sonra diktatör olan Dimitrios Yoannidis konuşmuştu.
Mağusa polisi ilk andan beri biliyordu. Çok sayıda Kıbrıslı Türk, gün ortasında, şehir merkezinin çeşitli noktalarındaki dükkanlardan, banka şubelerinden toplanıp tutuklanmıştı. Onları kapalı araçlara doldurup kent dışında bir köye götürdüler, ateşli silahlarla öldürdüler ve toplu mezara gömdüler. Polislerin bunu fark etmemesi mümkün değildi. Ama, onayladıklarından mı yoksa korktuklarından mıdır bilmiyorum; sustular... Bugün halen konusu açıldığında; çeşitli yerlerde Kıbrıslı Türklerin mezarları olduğunu işitiyorum…”
Gazetenin “Bu toplu cinayet resmî kaynaklar tarafından not edildi mi?” sorusuna karşılık “Elbette, BM belgelerinde yer aldı” yanıtını veren Kaçaunis şunları da söyledi:
“BM Barış Gücü ve Kızılhaç mensupları 32 Kıbrıslı Türkü aylarca aradı ama gömüldükleri yer bulunamadı. O günkü şartlar içerisinde, bu olay da bırakıldı. Suçluların kimlikleri belirlenmedi, yargılanmadılar, tartışılmadı bile…”
Kaçaunis, özellikle 63-64 döneminde milliyetçi Rum gruplar, özellikle de Sampson’un silahlı grupları tarafından Kıbrıslı Türklere karşı çok ağır suçlar işlendiğini belirterek, Sampson güçlerinin Küçükkaymaklı baskınını örnek gösterdi. Kaçaunis, Muratağa, Atlılar ve Sandallar katliamlarını da hatırlatarak “100’den fazla sivil, kadın-çocuk katledildi” dedi.
Kıbrıs Cumhuriyeti’nin yıkılması ve ardından başlayan çatışmaların nedeninin; güya Zürich ve Londra Anlaşmaları ile Kıbrıslı Türklere aşırı haklar tanınmasından dolayı Rumların Anayasa’da değişiklik yapılmasını, Kıbrıslı Türklerin ise Anayasa’nın olduğu gibi kalmasını istemeleri olarak anlatıldığını hatırlatan Kaçaunis “Gerçeğin tamamı bu değil. Uygun zamanda Kıbrıs’ın Yunanistan’a bağlanması (ENOSİS) aracılığıyla (Anayasa’nın) lağvedilmesiydi” dedi.
Rolandos Kaçaunis ayrıca; EOKA’nın yalnız Kıbrıslı Türkleri değil, sol ideolojideki Rumları da düşman gördüğünü ve Sol’un siyasi varlığını ortadan kaldırmaya çalıştığını kaydetti.
Öte yandan POLİTİS Tarih Araştırmacısı-Yazar Makarios Drusiotis imzasıyla yayınladığı “63-64 Toplumlar Arası Çatışmalarıyla İlgili Yalanlar ve Gerçekler” başlıklı haberinde, Rum Eğitim Bakanlığı’nın Makarios’un isim günü dolayısıyla yayınladığı genelgede, 1963-64 olaylarıyla ilgili ifadelerini beğenmeyen ve kendi “gerçeklerini” yayımlayan Rum Orta Eğitim Öğretmenler Sendikası’nın (OELMEK) iddialarını belgelerle yalanladı.
OELMEK’in “gerçekler” açıklamasıyla 1963-64 olaylarının bütün sorumluluğunu Kıbrıs Türk tarafına yüklediğini, “Rum liderliğini da Türklerin ve yabancıların hilelerinin kurbanı” olarak gösterdiğini belirten gazete, OELMEK’in iddialarını şöyle sıraladı:
“OELMEK’e göre 1963-64 olayları şöyle gelişti:
1-Türkiye ‘Kıbrıs Türk aşırı uç örgütü TMT’yi silahlandırdı, o da Kıbrıs Türk toplumunu tamamen denetimi altına aldı.
2-20 Aralık 1963’te Kıbrıslı Türkler taksimi metotlamak amacıyla Kıbrıs’ın tamamındaki stratejik noktaları ele geçirmeye çalıştı.
3-Kıbrıs Cumhuriyeti’nin yasal makamları ile TMT arasındaki toplumlar arası çatışmalar BM’nin müdahalesiyle durdu.
4-Çatışmalar; Kıbrıslı Türklerin Kıbrıs Cumhuriyeti’nin bütün kurum ve organlarından ayrılmalarını ve Kıbrıslı Türklerin kendi kendilerini enklavlara hapsetmesine neden oldu”
TMT’nin var olduğunu ve Kıbrıslı Türklerin de silahlandığının “gerçeğin yarısı olduğunu” kaydeden gazete özetle şöyle devam etti:
“Kıbrıslı Rum milliyetçiler bir değil en az 15 örgüt kurdular. Bu örgütlerden en az 6’sı önce Kıbrıslı Rumlara, 1963 itibarıyla da Kıbrıslı Türklere yönelik şantaj ve cinayetler de dahil olmak üzere çok ciddi terör faaliyetlerinde bulundu.
Bu örgütlerin tamamı, birbirinden bağımsız olarak; mücadelelerinin hedefinin Enosis olduğunu açıkladı. Bunların hiçbiri Kıbrıs Cumhuriyeti’ne bağlılık belirtmedi, Kıbrıs Cumhuriyeti’ni yalnızca; Enosis’e giden yolda bir istasyon olarak gördüler. Makarios’un tutumu da buydu. Y. Papandreu’ya gönderdiği 1 Mart 1964 tarihli mektubunda ‘Anlaşmalar’ın daimi rejim olacağına bir an bile inanmadım’ diye yazdı.
Aynı dönemde Yunan derin devleti de Kıbrıs’a silah gönderdi. Yunan derin devletinin liderleri, daha sonra diktatörler olan Dimitrios Yoanninis ve Georgios Papadopulos’tu. Papadopulos, yasadışı örgütler kurmak ve onları silahlandırmak amacıyla en az iki kez gizlice Kıbrıs’a geldi. Papadopulos Yorgacis’le Akritas örgütü olarak bilinen Kıbrıslılar Milli Örgütü’nü silahlandırmak konusunda, Yunan hükümetinden gizli bir anlaşma yaptı. Papadopulos, Kıbrıs’a yaptığı gizli ziyaretinde 1963’te silahlı kuvvetler komutanı olan Vasos Lissaridis’le de temas etti. O zaman ELDİK’te (Yunan Alayı) görev yapan Yoannidis, örgütün askeri yöneticisiydi. Örgütten bağımsız hareket eden Nikos Sampson’un bölüklerini de silahlandırdı.
Bütün bunlar bilimsel olarak kanıtlanmış şeylerdir. Makarios da Y. Papandreu’ya gönderdiği mektupta bunu itiraf etmiş ve şöyle demişti:
‘Sayıları 5 bini aşkın eğitimli üyesi bulunan güçlü bir örgütümüz var. ELDİK kuvvetlerinin deneyimini kullanıyor ve Yunanistan’dan teçhizat ikmal ediyoruz.’
OELMEK’in Kıbrıslı Türklerin taksimi gündeme getirmek için 20 Aralık’ta Kıbrıs’ın stratejik noktalarını ele geçirmeye çalıştıkları iddiasına gelince… 21 Aralık sabahı meydana gelen olaydan sonra 23 Aralık’ta çatışmalar başladı. TMT çatışmaya neden olmak amacıyla inisiyatif almadı. Çünkü Türkler; Kıbrıslı Rumların her şeyi yapabilecek kadar dikkatsiz olduklarına inanıyorlardı.
Bilgi notlarından öğrendiğimiz kadarıyla Yunan İstihbarat Teşkilatı, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin ilanından önce Kıbrıs’ta vardı. Makarios 26 Mayıs 1960’ta bölge başkanlarını topladı ve Kıbrıs Cumhuriyeti’ni; daha resmen ilan edilmeden önce şikâyet etmek amacıyla EOKA’yı yeniden kurmaya çalıştı.
OELMEK’in ‘tarihi gerçekleri’nin 4’üncü maddesi olan; Kıbrıslı Türklerin bir plan dahilinde Kıbrıs Cumhuriyeti kurumlarından çekilmeleri de gerçeğin tamamı değil. Kimse onları cumhuriyet kurumlarında tutmaya çalışmadı. Aksine; korkuyla kaçmaya yönlendirdiler. Toplam 230 Kıbrıslı Türk –TMT savaşçısı değil, sıradan vatandaş- yok oldu. Bugün çukurlarda olanlar onlardır.1963-64 kayıplar listesine bir göz atıldığında polis karakollarında, cezaevinde, hastanede, kırsalda ve çeşitli yollarda kayboldukları görülür. Malları da aynı akıbete uğradı. BM’nin yaptığı ve Genel Sekreter’in (10 Eylül 1964 tarih, sayfa 5950, paragraf 180) raporunda da kaydedilen araştırmaya göre; 103 Kıbrıs Türk köyü veya karma köyde 527 ev yıkıldı, 2 bini yağmalandı. O zaman kimse protesto etmedi, karşı da çıkmadı…”